Ağaçlarla dolu, kocaman bahçesi olan bir evde büyüdüm. Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şeyler ağaçlarla ilgili… Kendimi ağaç tepelerine atar sonra da inebilmek için annemin beni gelip almasını beklerdim. Artık kendim inip çıkmaya başladığımda da ağaçlardan inmez olmuştum. Yaz aylarının gelmesini dört gözle bekler, ne zaman meyve toplanacaksa ben gönüllü olur, ağacın üstünde saatlerimi harcardım. 

Dedemin bu koca bahçede diktiği sebzeleri sulamak, yaz akşamlarının en büyük eğlencesiydi çocukken… O zamanlar bize dev gibi gelen mısırların arasında saatlerce saklambaç oynardık. Yeşile hasret kalmadan her an içindeydim. Camdan uzansam bir ağaca dokunur, o yapraklar eve perde olur, hiçbir zaman geceleri perde kapamak zorunda kalmazdık. 

Böyle bir çocukluktan gelince ağaçlara, çiçeklere, yeşile, doğaya hep düşkün oldum. Ama okullar bitip iş hayatına atıldığımda doğayla yeşille olan buluşma anları giderek azalmaya başladı. Bir süre sonra Londra’ya dil öğrenmeye ilk gittiğimde, onların bahçe sevgisi ve doğayla iç içe yaşama meraklarına hayran kaldım. Elimden geldiğince ‘benim yeşil hikayem‘e bir şeyler eklemeye, yeni şeyler öğrenmeye çalıştım oralarda da… 

İlk kez National Gallery’de gördüğüm Monet’in nilüferlerine olan hayranlığım, çiçeklere düşkünlüğümle birleşince döner dönmez kendimi bahçeye attım. Çocukluğumun o güzel bahçesi, bir süredir ihmal edilmişti. Önce etrafı temizleyip, kendime küçük bir bitki havuzu yaptım. Etrafını her bir taraftan topladığım çiçeklerle bezeyince bahçe çocukluğumdan da güzel bir hal almıştı. 

Benim yeşil hikayem
Benim yeşil hikayem: Bahçedeki ilk nilüferim

Bahçenin bir köşesindeki bu alanı yaratırken çocukluğumda dedemden-babaannemden gördüklerim benim için bir avantajdı. Ama ben yine de çiçekleri tanımak için okuyor, bol bol bahçe geziyordum. Ama en çok da elini kirletmekten korkmuyordum. Bahar aylarında mutlaka bir günümü bahçeye ayırırdım. Sabahtan akşama otları temizler, çiçekleri budar, yenilerini ekerdim. Akşamları işten eve gelip bahçeye girdiğimde en sevdiğim şey, saat kaç olursa olsun sevgiyle diktiğim o çiçekleri izlemekti. Hangi çiçek yaprak açmış, hangisi yakında çiçek açacak bilirdim. 

Sabahtan akşama kadar toprağın içerisinde olan tırnaklar, toprakla dolar bense ertesi gün temiz tırnaklarla işe gidebilmek için dakikalarca onları temizlerdim. Ağaçlarla başlayan bu tutkuya işte böyle yavaş yavaş bir de çiçekler eklendi. 

Aslında şehirde yaşamak, koca koca binalarda çalışmak beni doğadan uzaklaştırmak yerine doğaya daha da yakınlaştırdı. Doğa yürüyüşlerine başladığımda doğanın içerisinde olmak bana bu yüzden çok iyi geldi. Bahçemde gördüğüm onca renge, yürürken yüzlerce renk daha eklendi. Sonra daha yüksekliklere çıkmaya başladığımda oksijensizlik kadar, gördüğüm manzaralar da başımı döndürür oldu.

Fotoğrafa başladığımdaysa ilk çektiğim şeyler bahçedeki, doğadaki şeyler oldu. Doğanın bunca rengini yansıtabilmek içindir belki de renkli fotoğrafları tercih ediyorum, kim bilir…

Hala gittiğim yerlerde en çok çiçekleri, doğayı izliyorum, onların peşinde koşuyorum. Çadırımı alıp bazen yalnız, bazen arkadaşlarımla yolculuklara çıkıyorum. Doğada geçirdiğim her dakika, her saat ruhuma iyi geliyor. Zamanı unuttuğum anlarım oluyor bunlar…

Benim yeşil hikayem
Bahçedeki erik ağacımız

Şehirlerdeki sesler, gürültüler kulaklarımızı doldurdukça bizi doğadan biraz daha uzaklaştırıyor. Oysa kuş sesleri arasında yürümek, rüzgârda sallanan ağaçların sesini dinlemek hatta yere düşen bir yaprağın sesini duymak… Bundan büyük bir huzur yok bence. Bu sesleri duyamadığımızdan içimizdeki sesi de duyamaz oluyoruz belki de… 

Bizim için her gün biraz daha daralan bir çemberde yaşam devam ediyor. Herkes kendine göre bir kaçış yöntemi arıyor. İnsanlar artık biraz da unuttukları yeşilin peşinde koşmaya başladı tekrar. Bir gün de olsa doğa yürüyüşlerine kaçanlar, hafta sonu arabalarına atlayıp kamptam kampa dolaşanlar, şehir parklarında birkaç metrelik bahçelerde bir şeyler büyütmeye çalışanlar ya da evlerindeki küçücük köşelerde bir şeyler yetiştirmeye çalışanlar var. 

Blogu kurmaya karar verdiğimde içerisinde ille de doğayla ilgili bir şeyler olsun istiyordum. Zamanla şekillenecek bu bölümde biraz benim yeşil hikayemden ve tutkumdan parçalar, doğayla ilgili ipuçları, bolca renkli fotoğraflar olacak. Umarım siz de kendiniz için bir parça bulabilirsiniz bu bölümde…  

Elinizi kirletmekten korkmayın. Yeşil ve mutlu günler… 

Figen Kokol

Tabiat aşkı, insanın ümitlerini boşa çıkarmayan yegâne aşktır.
Honore de Balzac

Not: Hala büyüdüğüm o evde yaşıyorum 🙂

Yorumlar kapandı...