Roma gezmekle de anlatmakla da bitmeyecek şehirlerden… Müzeleri, sokakları, galerileri, bahçeleri, kiliseleriyle tam bir açık hava müzesi… İlk kez gidiyorsanız hele bir de 2-3 gününüz varsa size kesinlikle yetmeyecek. Bir kez gördükten sonra da tekrar tekrar gelmek için fırsat arayacağınız kesin.
Bu yazı, Roma’yı gezerken alternatif arayanlar için hazırladım… Bazıları gerçekten ilgi alanınıza göre gitmek isteyebileceğiniz yerlerden… O yüzden blogtaki 3 Roma yazısını da okuduktan sonra kendi zevkinize göre bir rota oluşturmakta fayda var.
Roma’ya ilk kez gidiyorsanız öncelikle ROMA GEZİ REHBERİ yazısını okumanızı tavsiye ederim. Deneyim arıyorsanız da ROMA’DA NELER YAPILIR? – ROMA’DA ROMALI GİBİ OL yazısı tam sizlik…
Şimdiden iyi gezmeler…
ROMA’DA GEZİLECEK YERLER – ALTERNATİF ÖNERİLER
Capitoline Müzesi
Piazza del Campidoglio üzerinde yer alan müze, dünyanın en eski müzelerinden biri. Bir tünelle birbirine bağlanmış iki binayı hiç sokağa çıkmadan gezme şansınız var. Birbirinden değerli resim ve heykel koleksiyonuna sahip müzede Cavaggio, Tiziano, Rubens, Tintoretto gibi isimlerin çok değerli eserlerini görebiliyorsunuz. Müzede aynı zamanda Capitoline Kurdu’nu, 1277 tarihli “yaşayan ilk insan” heykelini de görebilirsiniz. Camla kaplı salonu ise binanın en dikkat çekici yerlerinden… Ortasında ise Marcus Aurelius’un heykeli yer alıyor. Etkileyici koleksiyonuyla görmeye değer yerlerden…
Salı – Pazar günleri 09.30 – 19.30 arası açık
Giriş ücreti: 14 Euro
National Museum of Rome
Müze, sahip olduğu 4 ana koleksiyonu farklı mekanlarda sergiliyor: Baths of Diocletain, Palazzo Altemps, Crypta Balbi ve Palazzo Massimo… Tek biletle hepsini gezmek mümkün… Birbirinden değerli birçok arkeolojik ve klasik sanat eserine ev sahipliği yapıyor. Eşsiz mücevherler, heykeller, freskler, mozaikler burada göreceğiniz nadir parçalardan…
Salı – Pazar günleri 9.00 – 19.45 arası açık
Giriş ücreti: 7 Euro
Vittorio Emanuele II Anıtı
Altare della Partria diye de adlandırılan anıt, Birleşmiş İtalya Krallığı’nın ilk kralı olan II. Vittorio Emanuele’i onurlandırmak için yapılmış. Venedik Meydanı ve Capitoline Tepesi arasında yer alan anıt, devasa boyutlarıyla dev mermer bir daktiloya benzetilir. Onun anısına yapılmasına rağmen kral Pantheon’a gömülmüş. 1895-1911 yıllarında yapılan bina, Guiseppe Sacconi tarafından tasarlanmış. 135 metre genişliğinde, 70 metre yüksekliğindeki bina, daktilonun yanı sıra düğün pastası ve takma dişe de benzetiliyor.
Her gün 09.30 – 17.30 arası açık (kışın ise 16.30’a kadar)
Galleria Colonna
İtalya’nın en köklü ailelerinden biri olan Colonna ailesine ait galeri, eski bir Rönesans binasının içinde yer alıyor. Aile neredeyse 23 jenerasyondur binanın üst katında yaşıyor. Bina dediğime bakmayın, burada “palazzo” diye geçen binalar minik saray boyutlarında aslında… Aile her cumartesi günü evlerinin kapılarını halka açıyor. 14-15. yüzyıl eseri olan fresklerle süslü etkileyici bina, Tintoretto, Gherardi, Reni gibi birçok ünlü sanatçının eserleriyle dolu…
Her Cumartesi günü 09.00 – 13.15 arası açık
Giriş ücreti: 13,50 Euro
Circus Maximus
İki tekerlekli at arabası yarışlarıyla ünlü tarihi stadyum, Aventino ve Palatine tepeleri arasındaki yer alıyor. Stadyum bir zamanlar Roma’da eğlence hayatının önemli parçasıymış. İlk olarak MÖ 494 yılında kullanıma başlanır. Daha sonra oturma alanları eklenerek kapasitesi 300 bin kişiye çıkartılır. 600 metre uzunluğunda 225 metre genişliğindeki bu dev stadyumun yerinde şu an kocaman yeşil bir park uzanıyor.
Appia Antica
Roma’nın en eski yolllarından biri Appia Antica’nun geçmişi MÖ 312’ye kadar uzanıyor… Adını da Appius Cladius Cecus’tan alıyor. Roma’nın merkezinden başlayan yol, Circus Maximus’un yanından geçerek liman kendi olan Brindisi’ye kadar uzanıyormuş o zamanlar. 600 kilometrelik yol özellikle ordunun ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmış. Bugün artık büyük bir kısmı parka dönüştürülen yol boyunca ister yürüyerek isterseniz bisikletle gezebiliyorsunuz. Yol üzerinde Catacomb San Callisto / San Sebastian görebilir.
Yeraltı mezarları (Catacomb)
313 yılına kadar Roma’da şehir içine gömülmek yasaktı. Hristiyanlığın ilk yıllarında Romalılar gizlice ibadet ediyorlar ve gizli mezarlıklara gömülüyorlardı. O yıllardan kalma yüzlerce kilometre uzayan tüneller boyunca binlerce lahit/mezar bulunuyor. Sayısı 60’ı bulan bu yeraltı mezarlıklarının şu an sadece birkaç tanesini gezebiliyorsunuz. San Sebastiano ve San Callisto mezarları Appica Antica yolu üzerinde, Priscilla mezarlığı Via Salaria’da, Domitilla Via delle Sette Chiese ve Sant’agnese ise Via Nomentana üzerinde…
Konstantin Kemeri (Arch of Constantine)
Kolezyum’un hemen yanı başında mermerden yapılmış bu anıt kemer Roma’nın belki de en çok fotoğraflanan yerlerinden biri… İmparator Konstantin’in Milvian Köprüsü Zaferi anısına 315 yılında yapılan kemer, 21 metre yüksekliğinde ve 25 metre genişliğinde… Paris’ten Almanya’ya, Kore’den Londra’ya kadar birçok şehre ilham vermiş.
Troyan Pazarı (Trajan’s Market)
Via dei Fori Imperiali üzerinde yer alan bu mekâna Roma’nın ilk “alışveriş merkezi” de diyebiliriz. Kırmızı tuğladan inşa edilen binada, 6 farklı katta 150 dükkân ve daire yer alıyordu.
Ara Pacis
İmparator Augustus’un zaferini ve Akdeniz’deki barışı kutlamak amacıyla MÖ 13-9 yıllarında yaptırılan bu sunak, Roma İmparatorluğu’ndan kalma en özel parçalardan biri… Üzerindeki etkileyici süslemeler, Augustus ailesini ve Roma’nın mitolojik kuruluşunu gösteriyor. Ara Pacis’in kelime anlamı ise “barış sunağı” demek. Sunağın yeri aslında Roma’nın güneyinde Campus Martinus civarındayken bugün kendisi için özel olarak yapılan Ara Pacis Müzesi’nde sergileniyor.
Salı – Pazar günleri 09.00 – 19.00 arası açık
Giriş Ücreti: : 8,50 Euro
Bilet ve bilgi için: Ara Pacis
Caracalla Hamamı (Baths of Caracalla)
Roma döneminin en büyük, en gösterişli hamamıydı. MS 212-216 yıllarında inşa edildi. Zamanın en büyük olaylarından biri, bu hamamlara giderek sosyalleşmekti. İnşa edildiği yıllar göz önüne alındığında bina bir mimarlık harikası olarak gösteriliyor. Zamanla yağmalanan, depremlerle yıkılan görkemli hamamın yerinde göreceğiniz duvarlar ve kalıntılar o eski günlerin ihtişamını anlatmaya yetiyor.
Salı – Pazar günleri 09.00 – 18.30 arası açık
Pazartesi günleri ise 09.00 – 14.00 arası açık
Giriş ücreti: 6 Euro
Gerçeğin ağzı – (Mouth of Truth / La Bocca della Verita)
Santa Maria Cosmedin Kilisesi içerisinde yer alan bu heykel, inanılışa göre yalan söyleyenlerin elini ısırıyordu. Efsaneye göre karısının sadakatine güvenmeyen koca, karısını test etmek amacıyla bu heykele götürür. 1,75 metre çapındaki heykel deniz tanrısına adanmış. Daha önce farklı bir yerde olan heykel daha sonra bu kiliseye taşınmış. Santa Maria Cosmedin Kilisesi de görülmeye değer kiliselerden biri…
Giriş ücretsiz
Campo de’ Fiori (Mercato di Testaccio)
Kelime anlamı çiçek bahçesi… Eskiden, olduğu yer gerçekten bir çiçek bahçesiymiş. Şu an Roma’nın en hareketli meydanlarından biri haline gelmiş. Pazartesiden cumartesiye gün boyunca taze çiçek, meyve ve sebzenin satıldığı meydan, etraftaki birçok bar ve restoranlar sayesinde insanların buluşma ve eğlence noktalarından biri haline gelmiş artık….
Piazza Barberini
Tritone Çeşmesi’yle ünlü meydan, adını Barberini ailesinden alıyor. 1625 yılında Cardinal Francesco’nun emriyle oluşturulmuş. Via Venetto’nun sonunda yer alan meydandaki çeşmeler, Bernini tarafından yapılmış.
Piazza del Popolo
Roma İmparatorluğu döneminde şehrin ana giriş alanlarından biri olan Piazza del Popolo, güzelliğiyle bugün yine aynı önemini korumaya devam ediyor. Şehrin üç ana caddesi; Via del Babuino, Via di Ripetta, Via del Corso bu meydanda son buluyor. Meydanda 1589 tarihli dikilitaş, Caravaggio resimleriyle ünlü Santa Maria del Popolo Kilisesi ile beraber iki büyük kilise ve heykeller görülebilir. Meydanın güzelliğini izlemek isterseniz hemen köşesinden başlayan Pincio Parkı’nın terasına çıkabilirsiniz. Meydanın etrafında çok güzel kafeler, restoranlar ve barlar var.
Ulusal Modern Sanat Müzesi (National Gallery of Modern Art)
Paul Cezanne, Antonio Canova, Claude Monet, Vincent van Gogh seviyorsanız Ulusal Modern Sanat Müzesi size göre… 1883 yılına beri kapıları açık olan müzede 5 binin üzerinde sanat eseri var. Giriş katı 19. yüzyıl sanatçılarına ayrılmış, üst katta ise 20. yüzyıl akımlarından olan Futurist, Cubist, Dadaist akımlarına ait eserler yer alıyor.
Quirinale Palace
İtalyan başkanının resmi yerleşkesi olan bina, haftanın beş günü halkın ziyaretine açık… 1200 odalı saray; yüzyıllar boyunca 30 papa, 6 krala ev sahipliği yapmış… 1942’den sonra da 12 başkan tarafından kullanılmış. Muhteşem detaylarla süslü bina salı, çarşamba, cuma, cumartesi ve pazar günleri 09.30 – 16.00 arasında rehberli olarak gezilebiliyor Aynalı salon, balo odası, ihtişamlı duvar halıları görülmeye değer…
Giriş ücreti: 10 Euro
Bilet ve bilgi için: Quirinale Palace
Nuovo Mercato Esquilino
Antik Roma’dan, rönesans eserlerinden biraz uzaklaşmak isterseniz Roma’nın ünlü pazar yerlerinden olan Nuovo Mercato Esquilino, en iyi seçeneklerden biri olabilir. Dünyanın her yanından gelmiş meyveler, sebzeler, baharatların yanı sıra et ve balık çeşitlerini de burada bulabiliyorsunuz. Her zaman hareketli pazarın hemen yanındaki Mercato Centrale’de her zaman atıştırmalık bir şeyler var. Yakınındaki binada ise egzotik kumaşlar ve ev eşyaların satıldığı bir başka pazar da yer alıyor.
Pazartesi – Cumartesi günleri 05.00 – 15.00 arası açık
Area Sacra di Largo Argentina
Roma’daki en eski tapınağın olduğu sonradan öğrenilen mekân, 1926 -1930 yıllarında yapılan bir inşaat çalışması sırasında bulunur. Bu keşif sayesinde bölgede MÖ 3. yüzyıla ait dört tapınağın izlerine rastlanır. Başlatılan kazı çalışmalarından sonra koruma altına alınan bölge, aynı zamanda Julius Ceasar’ın da öldürüldüğü yerdir. Burası aynı zamanda bir sürü kedinin de barındığı bir alan olmuş zamanla… Özellikle akşam halini kaçırmayın…
Borghetto Flaminio
Roma’nın bit pazarlarından birini görmek isterseniz Borghetto Flaminio, Piazza del Popolo’ya birkaç durak uzaklıkta… Eski bir otobüs deposuna kurulan pazar, pazar günleri açılıyor. Retro tasarımlar, eski mutfak eşyaları, mücevherler gibi çeşit çeşit antikayı burada bulabiliyorsunuz.
Pazara girmek için 1,60 euro giriş ücreti ödemeniz gerektiği aklınızda olsun.
Villa Farnesina
Trastevere bölgesindeki Roma ölçülerine göre küçük bir bina ola Villa Farnesina, Rönesans döneminden kalma en güzel örneklerden biri. 1501-1511 yıllarında bir banker için inşa edilen bina, 2 küçük kanat ve 2 kata sahip. Bramante’nin öğrencilerinden Sienalı sanatçı Peruzzi tarafından tasarlanmış. İçerideki duvarlar ise Raphael, Sebastiano del Piombo, Peruzzi gibi ünlü isimlerin freskolarıyla süslü… Özellikle birinci kattaki freskolar Raphael’in en önemli eserleri arasında gösteriliyor.
Pazartesi – Cumartesi günleri 09.00 – 14.00 arası açık
Giriş ücreti: 10 Euro
Bilet ve bilgi için: Vila Farnesina
Basilica di San Clemente
Kendi küçük ama geçmişi çok eskiye dayanan bir kilise burası… Papa I. Clement’e ithaf edilen kilisenin başlangıcı Hristiyanlığın ilk dönemlerine kadar iniyor. 2. yüzyılda binanın olduğu yerdeki ev, Hristiyanlığı kabul eden ilk senatörlerden birine aitti ve gizlice ibadet yeri olarak kullanılıyordu. Daha sonra bazilikaya çevrilen evin bir kısmı, 1084’te büyük hasar görür. Yıllar sonra 1108 yılında tekrar inşa edilen binanın dış görünüşü aslında Roma’daki diğer kiliselerden hiç farklı değil… Ama içerisine girdiğinizde bir hazine odasına girmiş gibi hissedebilirsiniz kendinizi. 12. yüzyıl mozaikleriyle süslü kilisenin freskoları da eski tarihli… Kesinlikle görmeye değer yerlerden…
Pazartesi – Cumartesi günleri 09.00 – 12:30 ve 15.00 – 18.00 arası açık
Giriş ücretsiz ama kazı alanına girmek isterseniz 10 euro
Basilica of St. John Lateran
Avrupa’nın en eski kilisesi kabul edilen St. John Lateran Bazilikası’nın tarihi 4. yüzyıla kadar uzanıyor. 1870 yılına kadar papaların göreve başlama törenleri burada yapılıyordu. Mozaikler, kolonlar ve freskolarla süslü, oldukça etkileyici bir kilise… Ayrıca Hristiyanlık tarihinde önemli yeri olan Kutsal Merdivenler (Scala Santa) da Lateran Bazilikası’na çok yakın.
Her gün 07.00 – 18.30 arası açık
Giriş ücretsiz
Piazza Venezia
II Victor Emanuel Anıtı’nın da yer aldığı gösterişli meydan için şehrin merkezi diyebiliriz. Kocaman meydan, şu an müze olarak kullanılan Palazzetto Venezia’ya da ev sahipliği yapıyor. Roma’nın en uzun caddesi olan Via del Corso’nun da başlangıç noktası burası… Colessum’un ve Forum’un hemen arkasından yer alan meydandan Yahudi Mahallesi’ne de kolayca gidebilirsiniz.
Quartiere Coppede
Roma’nın gizli köşelerinden biri olan Quertiere Coppede için “mimari bir fantezi” olarak bakılıyor. Bir yanda tuhaf bulanlar bir yanda farklı bir güzelliği olduğunu söyleyenler var. Piazzo Mincio etrafındaki bölge, birbirinden farklı dönemlere ait binalarla süslü… Bir yanda Eski Yunan, Borak, Mannerist akımdan örnekler diğer yanda Orta çağ, Gotik, Art Nouveau gibi farklı tarzlarda yapılmış binalar var. Bölge 1913-1927 yıllarında mimar Gino Coppede tarafından tasarlanmış ve hayata geçirilmiş.
Pigneto Bölgesi
Roma’nın sonradan popüler olan yerlerinden biri olan Pigneto bölgesi için Roma’nın Bohem tarafı olduğunu söyleyebiliriz. Roma’da görmeye alışık olduğunuz manzaralar burada yok; çirkin binalar, grafitlilerle süslenmiş özensiz sokaklar var burada… Bölge, özellikle gençler arasında çok gözde… Sokak sanatçıları, çiçek tezgâhları ve sokaklara yayılan yeme içme mekanları ile Roma’da sizi en şaşırtan yerlerden biri olmaya aday… Pasolini’nin 1961 yapımı Dilenci filmi de burada çekilmiş.
Palazzo della Civilta Italiana
Esposizione Universale Roma bölgesinde yer alan bu yapı, faşist dönemin izlerini taşıyor. Mussolini tarafından 1942 yılında yapılması planlan Dünya Sergisi için tasarlanmış. 1943 yılında yapımı biten bina, o dönemin en ikonik binası olarak görülüyor. 2015 yılından beri de Fendi markasının merkez binası olarak kullanılıyor.
Via Margutta
Roma’nın en ünlü caddelerinden biri… İtiraf edeyim ben bu yazıyı hazırlarken öğrendim bu caddenin varlığını… Baş rollerini Audrey Hepburn ve Gregory Peck’in oynadığı Roman Holiday filminin çekildiği bu cadde, Roma’nın en sevimli, en ünlü caddelerinden biriymiş meğerse… Siyah beyaz çekilmiş filmin sahnelerini izlerken gidemediğime çok üzüldüm… Film, bu cadde üzerindeki 51 numarada çekilmiş… Fellini de yıllarca 110 numara da yaşamış, filmlerini burada çekmiş. Debussy, Liszt, Puccini ve Wagner hatta Stravinsky arkadaşı Picasso ile buraya gelirmiş…
Böylesine ünlü bir caddeyi siz kaçırmayın, derim… Piazza del Popolo’ya da çok yakın…
Yahudi Mahallesi (Jewish Ghetto)
Roma’nın en az bilinen ama en güzel yerlerinden biri, Yahudi Mahallesi olarak bilinen bölge… Avrupa’nın en eski Yahudi topluluklarından biri… Rione Sant’Angelo, Campo di’Fiori yakınlarında… Nazi döneminde çok buruk hikayeler yaşanmış burada… Yıllar sonra ise tekrar Roma’nın güzel köşelerinden biri haline gelir. Yahudi Tarih Müzesi, Roma Sinagogu, gezilecek yerler arasında… Via del Portico d’Ottavia bölgenin ana caddesi ve araç trafiğine kapalı durumda. Etrafta Yahudi yemek kültürünü deneyebileceğiniz pek çok restoran var.
Cimitero Acattolico
Roma’nın “katolik olmayan” nadir öğelerinden biri… Burası bir Protestan mezarlığı… Dikkat çekici köşelerden biri olan mezarlıkta 4000 kişi gömülüymüş. Birçok ünlü sanatçı, diplomat, bilim adam, yazarın mezarı burada yer alıyor. Ünlü İngiliz şairler Keats ve Shelly de burada yatanlar arasında. İlgi çekici heykellerle süslü mezarlık, meraklılar tarafından sıkça ziyaret ediliyor.
Palazzo Barberini
Roma saraylarından biri olan müze, özel bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor. Sanata doyamayanlar için bina muhteşem freskolar ve resimlerle dolu bir müze alternatifi… Binayı St. Peter’s Bazilikası’nın dış cephesinin inşasından sorumlu Maderno yapmış… Orta çağdan 18. yüzyıla kadar uzanan bir döneme ait eserler burada görülebiliyor. Raphael, Caravaggio,Tiziano, El Greco, Pietro da Cortona burada eserlerini görebileceğiniz sanatçılardan bazıları…
Salı – Pazar günleri 08.30 – 19.00 arası açık
Giriş ücreti: 7 Euro
Via Condotti
Burası Roma’nın en meşhur caddelerinden biri… Alışveriş niyetiniz varsa ve pahalı markalar arıyorsanız adres burası… Hermes, Cartier, Ferragamo, Battistoni, Gucci, Bulgari, Prada gibi dünyaca bilinen markaların birçoğu burada…
EUR Bölgesi
Çok az turistin uğradığı EUR bölgesi Roma’nın başka bir yüzünü yansıtıyor. Faşist dönemin izlerini göreceğiz bölgenin ilginç bir mimari tarzı var. Mussolini’nin “yeni imparatorluk rüyasını gerçekleştirmeye çalıştığı yerlerden birisi” deniyor burası için… Palazzo della Civiltà di Lavoro de bu bölgede… Daha çok iş dünyasının yer aldığı bölgede müze ve sergi alanları da var. Eğer Roma 5-6 günden fazla kalıyorsanız belki göz atmak isteyebilirsiniz.
Tiber Nehri ve Tiber Adası (Isola Tiburtina)
Birçok büyük şehirde olduğu gibi Roma da nehir kıyısına kurulu şehirlerden… Suyun verdiği canlılık ve enerjiyi her zaman hissediyorsunuz burada… Şehrin en güzel manzaralarını nehir kıyısından görüyorsunuz. Her an kano yapanlara, güneşlenenlere, piknikçilere, koşanlara, bisiklete binenlere ya da yürüyüşçülere denk gelmeniz çok mümkün… Hem nehir kıyısından hem de üstte yol seviyesinden nehir boyunca yürüyerek güzel manzaranın keyfini çıkartabilirsiniz.
Tiber Nehri’nin üzerinde küçük bir de adası var. İki yakasından köprüyle şehre bağlanan ada, doğu yakasında yer alıyor. Köprü, şehrin en eski köprülerinden biri ve MÖ 62 yılında inşa edilmiş. MÖ 3. yüzyılda adanın üzerinde Aesculapius yani şifa tanrısına adanmış bir tapınak varmış… 900’lü yıllarda tapınak kalıntılarının üzerine bir kilise yapılır. 16. yüzyılda ise ayrıca bir hastane inşa edilir. Veba salgınlarında kullanılan bina, hala hastane olarak kullanılmaya devam ediyor.
Porticus Octaviae (Portico di Ottavia)
Roma’nın en dikkat çekici geçit (yollarından) biri. MÖ 146 yılında inşa edilen geçit, zamanla en kutsal tapınakların yer aldığı bir zafer yolu haline gelir. İmparator ya da ordu bu yolu kutlamalar için kullanırmış. Bir süre sonra da bir çeşit hac yoluna dönüşür… İmparator Agustus MÖ 33-27 yıllarında burayı elden geçirdikten sonra karısı Octavia’nın ismini verir. Dönemin en etkileyici yerlerinden biri olan 132 metre uzunluğundaki yol üzerindeki binaların pek çoğu birer sanat eseri olarak kabul ediliyor.
Bölge, farklı dönemlerde çehre değiştirir. Depremlerden zarar görür, yeniden ayağa kaldırılır. 13, yüzyılda bölgenin kaderi değişir ve Yahudi topluluğunun yerleştiği bir bölgeye dönüşür. Etrafı duvarlarla çevirilir. 1800’lü yıllarda ise bir kısmı Balık Pazarı olarak kullanılır.
Daha fazla fotoğraf ve güncel gezileri kaçırmamak için instagram sayfamı takip etmeyi unutmayın: Figen Kokol
Yorumlar kapandı...